- Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Dr. Ece Aynur Onur. 40 yaşındayım. Eğitim olarak bir askerî antropoloğum. ABD’de Indiana Üniversitesi’nden ayrıldıktan sonra Türkiye’ye ata toprağım olan Burdur’un Karamanlı ilçesine döndüm ve susuz tarım yapıyorum. Toprağın Melekleri Dermokozmetik’in kurucusu ve CEOsuyum.
- Susuz Tarım nedir? Neden susuz tarım?
Susuz tarım, geleneksel adıyla “kuru tarım”, insanlar Mezopotamya’da ve Anadolu’da toprağı ekip biçmeye başladıkları ilk günden beri yani yaklaşık 10 bin yıldır uygulanan, hava yağışlarına dayalı bir tarım yöntemidir. Tohum veya fidenin dikimi esnasında verilen can suyu dışında sulama yapılmaz. Peki ben 10 bin yıllık “kuru tarım”a neden “susuz tarım” adını verdim? Susuz tarım kavramı, bu tarım yönteminin susuzluk ve kuraklıkla mücadelede oynayacağı önemli role vurgu yapmak için ilk defa benim kullandığım bir kavram. Kuru tarımın geleneksel yöntemlerinden farklı olarak, susuz tarımda topraktaki nemi muhafaza etmeye yönelik Amerika Birleşik Devletleri’nin, Birleşik Arap Emirlikleri’nin, İsrail’in uygulamalarından derlediğim en güncel teknikleri uyguluyoruz. Örneğin; “no till farming” yani “pulluksuz tarım” susuz tarımın en önemli ilkelerinden biri. Tarlaya traktör veya çapa makinesi ile müdahale edilmeden, el çapası ile işlenmesi toprak faunasının ve florasının bozulmasına engel oluyor ve bitkilerimizin yaşamı için en elverişli ortamı oluşturuyor. Bunun yanında, doğal ekosistemlerin gelişimini ve işleyişini örnek alan permakültürün bütüncül ve doğa dostu yaklaşımını benimsiyor ve uyguluyoruz. En önemlisi ise, asla zirai ilaç adı verilen ancak zirai zehir olduğunu düşündüğüm pestisit, fungusit ve herbisitleri veya suni gübreleri kullanmıyoruz.
- Sizi buna yönlendiren ilk ilham ve olay ne oldu?
Susuz tarım yapmaya karar vermem, dedemi kaybetmemin ardından Karamanlı’ya bağlı Kayalı köyüne 2015 yılında ilk kez yaptığım ve beni derinden sarsan bir ziyaretin ardından gerçekleşti. Hayatımda ilk defa gördüğüm Kayalı köyün nüfusu 100’ün altına düşmüş, evler ve tarlalar terk edilmişti. Köy okulu kapanmıştı. Köyde sağlık ocağı, eczane ve hatta bir bakkal dahi yoktu. Köydeki gençlerin ve çocukların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Bütün bunların altında yatan en önemli neden şuydu: Bölgedeki yer üstü ve yer altı su kaynakları tükenmek üzereydi. Tarımda vahşi sulama ve kaçak sondajlar nedeniyle flamingolara, 122 diğer kuş çeşidine ve 12 balık türüne ev sahipliği yapan Karataş Gölü tamamen kurumuştu.
Bu ziyaretle birlikte, savaş üstüne uzmanlaşmış, savaşın nasıl form değiştirdiğini bilen bir askerî antropolog olarak, su ve gıda savaşlarının bize çok uzak olmadığı gerçeği suratıma bir tokat gibi çarpmıştı. 2014-15 ve 2016-17 yıllarında üniversitemde “Yılın Eğitimcisi” ve “Geleceğin Eğitimcisi” ödüllerini almıştım. “Ata toprağımda çocuklar okula gidemezken benim bir akademisyen olarak ABD’de aldığım ödüller neye yarar?” diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Bir de bir gün Kayalı’nın köy okulunda ders vermeyi, Burdur’u Indiana eyaleti gibi bir tarım cenneti yapmayı hayâl etmeye başladım.
- Susuz Tarım da neler yetiştiriyor ve üretiyorsunuz?
İlk yıl, yağlık lavanta, tıbbi adaçayı, ölmez çiçek gibi tıbbi aromatik bitkiler yetiştirerek başladık. İkinci aşamada, kekik, biberiye, misk adaçayı, züfa otu, tıbbi papatya gibi tıbbi aromatik bitkilere odaklandık. Son olarak, çörek otu ve aspir gibi yağlık bitkiler ile nohut, arpa, buğday gibi gıda ürünleri denemeye başladık. Benim asıl hayalim ise domates, kabak, karpuz, kavun, üzüm gibi gıda ürünlerini yüksek tonajlarda yetiştirebilmek; zehirsiz-adil fiyatlandırılmış-kolay erişebilir gıdayı halkımızın tüketimine sunabilmek.
- Amerika’dan döndüğünüz süreç sizin için nasıl geçti? Nasıl tepkiler aldınız?
Açıkçası ilk zamanlarda kolay olmadı. Belirli bir hayat standardını bırakıp gelmiş olmak beni yormadı ancak insanların delirmişim gibi tepki vermeleri biraz yordu. İyi niyetlerle de olsa ABD’deki hayatımı ve işimi bırakıp Burdur’un kırsalında çiftçi olarak hayat sürmek istememi fazlasıyla yadırgadılar. Batacağımı, iflas edeceğimi, kırsaldaki hayata uyum sağlayamayıp kaçacağımı söylüyorlardı. Ancak öyle olmadı. Çok şükür dördüncü yılımızı devirmek üzereyiz ve artık yerel halkın kalbini ve desteğini kazanmış durumdayız.
- Toprağın Melekleri’nden bahsedebilir misiniz? Nasıl başladınız? Ürünleriniz hakkında bilgi sahibi olabilir miyiz?
Susuz Tarım Projemizi, ailem ve 25 kadın tarım işçisi ile birlikte hayata geçirdim. “Toprağın Melekleri” adını verdiğim, yaşları 17 ila 78 arasında değişen bu 25 kadın tarım işçisi, Türkiye’de kuraklığa ve susuzluğa karşı aktif mücadele veren ilk ve tek kadın çiftçi-üretici kolektifini oluşturdular. Genç meleklerimizin enerjileri ile yaşça büyük meleklerimizin deneyimlerini harmanlayarak çalışıyoruz. 2021 yılından beri Toprağın Melekleri Dermokozmetik olarak piyasada faaliyet gösteriyoruz. Yurtdışından ithal edilen ve fahiş fiyatlarla satılan ünlü dermokozmetik markalarının kullandığı hammaddeleri %100 saf halde ve en uygun fiyata halkımızın kullanımına sunuyoruz. Bunun en güzel örneği ölmez çiçek. 2-3 bin liraya aldığımız 30 gramlık ithal bir yaşlanma karşıtı kremin içerisinde 1 gram dahi ölmez çiçek uçucu yağı yok. Ancak biz yerli üretimle bu yağı 5ml şişede saf bir şekilde ve bahsettiğim tarzda bir kremin 5’te 1 fiyatına satabiliyoruz. Ben buna “Topraktan gelen şifayı küçük cam şişelere doldurup dağıtma görevi” diyorum. Ölmez çiçek örneği üstünden gittiğimiz için söylüyorum; bu çiçeğin içerisindeki etken maddeler ABD’de laboratuvar ortamında insan dokuları üzerinde kanser tedavisi için test edildi ve 5-10 yıl içerisinde bu hastalığın tedavisinde kullanılacağı öngörülüyor. Çünkü ölmez çiçek müthiş güçlü bir hücre yenileyici. Yanılmıyorsam Türkiye’deki en büyük üreticisi biziz ve bununla gurur duyuyoruz.
Büyük emek ve sevgiyle ürettiğimiz ürünlerimizi www.susuztarim.com.tr sitemizde satışa sunuyoruz.
- Enerjiniz ve samimiyetiniz insana yansıyor bu güzel enerjiniz ve başarınızın sırrı nedir?
İşimi çok severek ve inanarak yapıyorum. Ata toprağımda olmak, daha doğrusu ata toprağıma hizmet ediyor olmak, topraktan aldığımızı toprağa veriyor olmak eşsiz bir duygu. Toprağın Melekleri ile birlikte, gelecek nesiller için doğanın, toprağın ve suyun muhafızlığını üstlendik. Omuz omuza veren bir grup kadın olarak bunu büyük bir sevgi ve neşe ile yapıyoruz. Çalışma ortamımızın ne kadar şen şakrak olduğunu görseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
- Başarılarınızı yakından severek takip ediyoruz peki gelecekte bizi ne gibi projeleriniz bekliyor?
Öncelikle, çiftliğimizde bir susuz tarım okulu açmak istiyorum. Bunun için eğitim materyalleri hazırlıyorum. En büyük hayalim susuz tarımla ürettiğimiz gıda ürünlerimizin çeşitliliğini artırmak. Ardından da susuz tarım projemizi, ülkemizde özellikle Göller Yöresi ve İç Anadolu’ya, ülke sınırlarımız ötesinde ise Orta Asya’ya model olarak götürmek istiyorum.
Cevapla